‘Bazı Seçilmiş ve Atanmışların Ahlakı’
23. Dönem Milletvekili Ahmet Orhan’ın Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü dolasıyla kaleme aldığı yazı
"DİYANET kaynaklarında ahlak, insanın kendisi dahil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerin de nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür,
Ahlak, en yaygın ve sade tanıma göre ise insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü olarak tanımlanır.
Ahlak denince hep aklımıza toplum tarafından ve dini inançlara göre iyi kabul edilen huy ve davranışlar gelir.
Oysa bu algılama yaygın olmakla birlikte doğru değildir.
İnsanların bireysel ve topluluk olarak ortaya koydukları davranışların şartlara göre çoğu kez değiştiğine şahit olmaktayız.
Bu ahlak tanımını veya taşıdığı anlamı kökten değiştirecek davranışlar günümüzde yaygın olarak görülmektedir.
Konuyu açacak olursak insanların davranışları sahip oldukları güce göre farklı özellikler sergileyebilmektedir.
Güç ise sahip olunan bedensel ve/veya ekonomik imkanlara göre şiddetini göstermekle birlikte bir diğer güç kaynağı da işgal edilen makamlardır.
Bu kadar girişten sonra gelelim muradımıza…
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Haliç Kongre Merkezinde "Türkiye Sevdasıyla Yaşımız Hep 18" temasıyla düzenlen partisinin İstanbul İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda "Makamın gücüne, imkanlarına güvenerek gönül kıran, insanları rencide eden, vatandaşa tepeden bakan kibir abidelerinin bu davada yeri olmaz." diyerek bazı konuların kamuoyunda yoğun tartışılmasına yol açmış oldu.
Bu sözler AK Partide siyaset yapan ve ondan kaynaklanan imkanlarla makam işgal edenlere yönelik olsa bile tüm siyasi parti ve halkı da doğrudan ilgilendirmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanı kısaca “yönetenler” olarak tanımlayabileceğimiz seçim ve atama yoluyla makam ve mevki işgal edenleri, yaygınlık kazanan halkla ilişkilerdeki yanlışlıklar için yüksek perdeden uyarmaktadır.
Maalesef büyük kısmında Ak Partinin iktidarda olduğu son dönemde yönetenler güç zehirlenmesi yaşamakta, hakka, hukuka ve genel ahlak kurallarına uygun olanları yapmak yererine pervasızca gönüllerine göre işler yapmaktadırlar.
Güçlerinin temelinde liyakatten daha çok lider ve amirlerin lütuf ve halkın vekaleti olmasına rağmen kimseye karşı vefa ve sorumluluk duygusu taşımadan başlarına buyruk hareket etmektedirler.
Bu kişiler,
İşgal ettikleri konuma göre ortaya çıkan maddi gelişmelerden, ranttan pay alırlar,
Yakınlarına menfaat temin ederler,
İstediklerine makam ve mevki sağlarlar,
Beytülmale el uzatırlar,
Kendilerine emanet edilenler karşılığında göz koydukları insanların namus ve ırzlarına musallat olurlar,
Hoşlarına giden lüks araç, konut ne varsa hepsini isterler.
Devlet kurumlarında cereyan eden ahlaksızlıklara ait videolar elden ele dolaşmaktadır.
Sözün özü, milletin malını yiyip anasını bellerler…
Tüm bunları yaptıktan sonra ise henüz bu kişilerin dünyada hesap verdiklerine şahit olmadık.
Çalanın çaldığı, düzenin düzdüğü yanına kar kalmaktadır.
Toplum hayatının düzenlenmesinde ahlak kuralları elbette çok önemlidir.
Ancak kişinin sahip olduğu ve toplumun menfaatini şahsi menfaatten üstün gören anlayışa herkesin kendiliğinden sahip olması beklenemez.
Tam da bu noktada devreye kanunlar girer, doğruyu ödüllendirmese bile yanlışı cezalandırır.
Kanunlar çoğu zaman yanlışları cezalandırarak toplumsal ilişkileri düzene sokar.
Yasalarla disiplin altına alınamayan ortamlarda ortaya çıkan durumun adı kaos ve anarşi olacaktır.
Kimi makam ve mevki sahipleri, devletin verdiği mütevazı maaş ve imkana rağmen milyonluk konuta, yüz binlerce liralık otomobile, hatta gönül eğlendirmek için ikinci bir eşe sahip olduğu halde kimsenin müdahalesi olmadan servetine servet katabilmektedirler.
Bir Allah’ın kulu, bir kanun görevlisi “nereden geliyor bu değirmenin suyu” diye sormamakta.
Kanunla mal beyanları zorunlu hale getirilmiş olmasına rağmen doğrulukları araştırılmamaktadır.
Son yıllarda haksız mal edinen, servet kazanmaktan yargılanıp cezalandırılanlar yok denecek kadar azdır.
Bu noktada aklıma, yıllar önce rahmetli Ecevit’in Maliye Bakanı olan Zekeriya Temizel’in “Nereden Buldun” diye bir kanun çıkarmaya kalkması geldi.
Namuslu bir akademisyen olan Sayın Temizel yolsuzluklarla servet yapanların elinden canını zor kurtarmış, yıllarca yurtdışında yaşamak zorunda kalmıştı.
Dünya tarihi, rüşvet ve ahlaksızlığın sıradan ve normal karşılandığı tüm toplumların zillete düşüp yok olduklarının örnekleriyle doludur.
Sayın Cumhurbaşkanı kusura bakmasın ama yukarıda saydığım ve tüm dünyada ahlaksızlık olarak görülecek bu davranışlar, AK Partinin iktidarı döneminde zirve yapmıştır.
Bu istenmeyen durumlar sadece AK Parti’de değil tüm partilerde, hatta tüm kurum ve kuruluşlarda da yaygınlıkla görülmektedir.
Cumhurbaşkanının da şikayetçi olduğu bu durum, yapılan güzel işleri gölgeleyecek boyuttadır.
Ülkemizin gerçek bir ahlak seferberliğine ihtiyacı her zamandan daha çoktur.
Zaman kaybetmeden kanun ve ahlak kurallarının dışına çıkanlar hak ettikleri muameleye tabi tutularak milletimizi içten içe kemiren bu çirkinlikler ortadan kaldırılmalıdır."