35,2200$% 0.04
36,8358€% 0.19
44,4364£% 0.27
2.977,12%0,31
2.629,40%0,26
9.725,76%0,01
Nerede O Eski Ramazanlar?
Büyüklerimizden sıklıkla “Nerede o eski bayramlar” ya da “Nerede o eski ramazanlar” dediğini duyarız. Atalarımız güzel ahlakı yaşayarak asırlarca dünyaya örnek oldular. Biz, büyüklerimizi anlatırken: “Osmanlı terbiyesi görmüş, Osmanlı Beyefendisi ya da tam bir Osmanlı Kadını” diye onun terbiyesini överiz. Onlardan öğreneceğimiz çok şey olduğunun farkındayız.
Ramazan öncesinde yoğun sadaka verilir, fakir fukaranın Ramazan alışverişi yapması sağlanırdı. Her zenginin, yaşadığı mahallede birkaç fakir ailesi vardı: Zenginler kendi aileleri dışında bu ailelerin ihtiyaçlarıyla da ilgilenir, çocuklarına kendi çocukları gibi bakarlardı. Ramazanlar muhteşem geçerdi. Mahalle imamı ile ihtiyarlar heyeti önceden tespit ettikleri fakir-fukara için esnaftan erzak toplar, bunlar ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı…
Sadaka taşları taş bloklardan oluşan, genellikle cami veya türbe köşelerinde bulunan, ortası çukur, bir buçuk-iki cm yüksekliğinde taşlardı. Bu taşlar Osmanlı’da sosyal dayanışmanın bir parçasıydı ve fakirlerin umut kapısıydı. Fakirler dilenmekten, zengin riya ve gösterişten çekindiği için sadakalarını bu taşlara koyar, fakir de gece vakti gelip ihtiyacı kadarını buradan alıp, geriye kalanını kendisi gibi bir başka fakire bırakırdı.
Her zengin ailenin sadakalarını bıraktığı bir “Sadaka taşı” vardı. Genel olarak cami ve türbelerin en kuytu köşelerinde bulunan bu taşlara bırakılan sadakalar sayesinde, zenginler riya ve gösterişten, fakirler dilenmekten kurtulurdu. Zengin imkânı nisbetinde parayı saraka taşının oyuğuna koyar, fakir ihtiyacı kadarını alırdı. Osmanlı’nın fakiri “fukara-i sabirin”, zengini “ağniya-i şakirin”di. Ne alan vereni, ne veren alanı tanır, bu şekilde aralarında minnet söz konusu olmazdı.
Osmanlı’da Ramazan demek, hayır ve hasenatın bol olduğu; imaretler, aşevleri, darü’z-ziyafeler ve bîmarhanelerinde fakirlerin çokça kollanıp gözetildiği bir ay demekti. Evler, kapıyı “selamün aleyküm” diyerek çalan herkese açıktı. İftara kaç misafir geleceği bilinemediği için fazladan pişen aş fukaranın azığı demekti. Ekâbir konaklarında ise her iftar Tanrıkulu misafirler ağırlandıktan sonra onlara diş kirası namıyla kadife keseler içerisinde bir miktar atıyye vermek âdettendi.
Dönemin varlıklı kişileri rastgele bir bakkala girerek Zimem (veresiye) defterini ister ve herhangi bir kişiyi seçerek borçlarını öderdi. Borcu ödenen kişi de, borcu ödeyen de birbirlerini tanımazdı.
Ramazan Bayramlarında erkekler namazdan gelince bayramlaşma sonrası toplu olarak bayram sabahı kahvaltısı yapılırdı. Kurbanda ise kesilen koyunun eti pişirilene kadar bir şey yenmez, et pişirilince hep birlikte sofra kurulurdu. Büyükler ziyaret edilir, çocuklara şeker, para, mendil gibi hediyeler verilerek onlar sevindirilirdi.
Bayramlarda mahalle kabristanına topluca gidilir, burada ziyaretler yapılır ve dualar edilirdi. Kabristandan bir ot bile koparmak hoş karşılanmazdı. Onların mezar taşı mimarisi bile, insana saygı üzerine inşa edilmişti. Yaşayanlara verilen değer ölüye de verilmişti. Mezar taşları, edep ve zarafetin bütün inceliklerini gösteren birer sanat ve edebiyat şaheseriydi. Atalarımız, yaşarken kendini ‘Sonsuz Kudret’ karşısında sıfır gördüğünden çokları mezar taşlarına üç harften ibaret olan “hiç” diye yazdırmıştı.
“Komşu” demek aileden biri demekti. Yakın evlerin kapısı kilitlenmez, komşu istediği gibi girip çıkardı. Komşuların birbirlerine güveni sonsuzdu. “Duyulur” endişesi taşımadan en mahrem sırlarını bile konuşurlardı. Kadınlar sık sık bir araya gelir, ağır işleri “imece” usulüyle birlikte yaparlar, kahve molalarında dertleşip stres atarlardı. Tabiatıyla “depresyon” nedir bilinmezdi.
İlk defa oruç tutacak çocuklara teşvik etme amacıyla hediyeler verilirdi. Tam gün oruç tutamayan çocukların ise öğle vaktinde oruçları açtırılır ve buna ‘Tekne Orucu’ ismi verilirdi.
Ne Orta Asya’ya nam salmış Timur Hanlığı, ne şahlar ülkesi Safevîler, ne 1000 yıllık Bizans, ne Ruslar, ne İngilizler, ne de Haçlılar karşısında diz çökmemiş Osmanlı Sultanları, Ramazan aylarında yapılan tefsir derslerinde, hocanın yanında diz çöker otururlardı.
Ramazan ayında pâdişâhın huzûrunda yapılan tefsir derslerinin adıydı “Huzur Dersleri”. Ramazan’a ve saraya has bu âdet, pâdişâhın huzûrunda her ders değişen 1 mukarrir (ders anlatan) ve karşısında 7 ile 15 arasında sayısı değişen muhâtaplarının (dinleyen ve tartışan) Kadı Beyzâvî Tefsiri’ni okumalarından ibâretti. Devrin en seçkin, en kıymetli âlimlerinden oluşan bu meclis, Sultan 3. Mustafa’dan beri her Ramazan, Pazartesi – Perşembe günleri düzenli olarak sarayın salonlarından birinde toplanır, öğle namazından ikindi namazına kadar tefsir okurlar, ikindi namazından sonra da pâdişah hareme çekilirdi. Cuma günleri ders yapılmazdı. İlk defâ Sultan 3. Mustafa tarafından 1759 târihinde başlatılan huzur dersleri, son halîfe Abdülmecid Efendi’nin son dersiyle nihâyete erdi ve târihin arşivindeki yerini ald
Ramazan ayı boyunca düzenlenen Huzur Dersleri dönemin en önemli ilmi faaliyetlerinden olmuştur. Huzur Dersleri Ramazan ayının ile 10 veya 8 gününü kapsardı. Bir alimin, seçilen ayeti tefsir etmesiyle başlayan dersler soru-cevap şeklinde ilerlerdi. Bu derslerin yapılacağı yeri ise padişah belirlerdi.
Medreselere yaz tatilleri Üç Aylar’da veriliyordu. Bu tatillerde seçilmiş medrese öğrencileri kendilerini geliştirmek adına imparatorlukların çeşitli bölgelerine yollanıyordu. Bu yolculuğa ise ‘Cerre Çıkmak’ adı veriliyordu. Günümüzde üniversitelerin, öğrencilerden staj yapmalarını istemeleriyle benzer bir uygulama olarak düşünülebilir.
Ramazan ayı yaklaşırken ekmek veya eşya fiyatlarının inip çıkmaması için devlet tarafından sabit fiyatlar belirleniyordu ve belgelerle kayıtlara geçiliyordu. Bu kayıtların tamamı Narh Defteri’nde toplanıyordu. Tüm bakkallara ve esnaflara iletilen bu defterler sayesinde Ramazan boyunca fakir ailelerin de düşük fiyatlarla alışveriş yapabilmesi sağlanıyordu.
Ne güzel günlerdi o günler. Şimdi de Ramazan’ı güzel yaşamak mümkün. Yeter ki gayret edelim. Hayırlı Ramazanlar diliyorum. Şimdiden Kadir Gecenizi ve bayramınızı tebrik ediyorum.
Dr. Muzaffer Yurttaş
24.Dönem Manisa Milletvekili
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Şube Başkanı
şehitlerimizin aileleri, yakınları ve sevenlerine ise başsağlığı diliyorum.