Turdakla Manisa, Şamar’dan Menemen  Görece’ye

Turdak, Manisa seçkin Dağcılık Kulüplerince hazırlanan “Lidya, Altının Yolu” parkurlarını yürümeyi sürdürüyor.  Bu Pazar Turdak, Manisa Şamar köyünden Menemen Görece arasında yürüyüş gerçekleştirdi.  Kulüp sporcularından Ali Aybal’ın  etkinliği gazetemize anlattı.                                                           “Tekerlek kırılınca yol gösteren çok olurmuş”. Günümüzde geçerli olan bu atasözü bin yıllar önce pek de geçerli değilmiş anladığım kadarıyla. “Malaos” adındaki bir lider kişi anlaşılan odur ki yaşadığı topraklardan daha uzaklara gidip yurt kurmayı kafasına koymuş. Kim bilir belki de Ergenekon’dan göç etmek zorunda kalan Türkler gibi yaşadıkları topraklar onları doyuramaz olmuştur. Belki kuraklıktan, belki başka nedenlerden. Yola çıkmadan önce tanıdığı bilge kişilere sormuş; “Ne edeyim, nerelere gidip kent kuralım ki, halkım orada boy boylasın, soy soylasın, karnı doysun, yüzü hep güleç olsun; sonraki nesiller dahi hep bana duacı olsun” diye Bilge kişi/kişiler kendisine şöyle bir tavsiyede bulunmuş/lar: “Arabanın tekeri nerde kırılırsa orada dur; kentini oraya kur; peşinden gelen halkın orada boy boylasın, soy soylasın; bize de ölünceye duacı olsun.” der/ler. Malaos ve ona güvenip peşi sıra gelen halkı Dumanlı Dağı eteklerindeki bu yüksek, kayalık yere gelince kendisini buralara getiren arabasının, ne hikmetse tekeri (dingili) kırılır. “İşte” der, “Bizi besleyip büyütecek, her daim ihya edecek topraklar buradır.” der ve hemen çadırının kazığını oraya çakmaya başlar.  Peşinden gelenlerle oraya yerleşirler. İsa’nın doğumundan en az 1050 yıl önce gelerek arabalarının tekerinin kırıldığı yere Temnos isimli şehirlerini kurmuş olan Aioller’den başka tarihte tekerlek kırılmadan önce yol gösterilmiş olan başka ahali, başka insanlar var mıdır, bilemiyoruz. İşte biz bugün bu antik kentin kurulmuş olduğu yeri Turdak’la görmeye, yürümeye  gidiyoruz. Manisa il merkezinden sonra 23 km kadar daha giderek Menemen ilçesi sınırındaki Şamar Köyü’ne geldik. Tipik bir köy kahvesindeyiz. Soba yeni yakılmış. İlk yanarken ki çıkan çıra kokulu isin kokusunu ne kadar da özlemişim. Ya, sobalı köy kahvelerini.  Çayla birlikte yaptığımız kahvaltıyla sabah mahmurluğumuzu üzerimizden atıyoruz. Ben tıpkı eskilerde olduğu gibi sırtımı sobaya verip kış uykusundan yeni uyanmış hayvanların güneşlenmeleri gibi enerji toplamaya çalışıyorum. Turdaklıların çoğu dışardalar.  Geciken Anemon Kulübünü  gelişi ve  bir sırta kurulmuş olan Şamar köyündeki bu kahveye işgal etmeleri bir oluyor. Bu etkinlikte Anemon Kulübü Başkanı İsmail Ergenç hem rehber hem öncü. 3-4 km daha gittikten sonra arabalardan iniyoruz. Hep birlikte asfalt yolun üstündeki meşelik yamaca sarıyoruz. Sol yanımızdan büyük ve kalın metal direklerin havada tuttuğu yüksek gerilim hattı geçiyor. Üzerlerinden bir sürü tel geçiyor. Yine solumuzda kalan yeni yapılmakta olan hayvan çiftliğini geride bırakıyoruz. Yokuş bitince meşe ağaçlarının arasında çam ağaçlarını da görmeye başlıyoruz. Düzlükteki küçük yapay göletin yanına inip fotoğraflar çekiliyoruz.   Çam ağaçlı tepeye çıkarken ki patika yola girince ilk grup sayımızı alıyoruz. Baştan sona bir-iki-üç-dört… 31 kişiymişiz. 19 bizden 12 onlardan. Tekrar küçük bir göletin kenarından geçiyoruz. Buralarda sık sık kesim yapılıyor. Uzaklardaki zirvelerde dönmekte olan rüzgâr tribünlerine doğru gitmeyip sola-güneye kıvrılıyoruz. Yol kenarındaki tarlalardan sonra daha büyük bir göletle karşılaşıyoruz. Görece Göleti’ymiş. İlk meyve molamızı burada veriyoruz.  Daha sonra oymağımızın başı önde, biz arkada belirsiz olan çamlar arasındaki sözde patikadan tek sıra halde güneybatı yönde ilerliyor ve ikinci tek sıra sayılıyoruz. Yine 31 kişi. Kaçak yok. Patikada yön belirtme için bezler bağlanmış. İleriki günlerde boyalarla işaretler konacakmış. Çoğunluğunu çam ağaçlarının oluşturduğu ormanlık alandan meşe ağaçlarının yoğun olduğu daha düz alandaki toprak taşıt yoluna indik. Bazı yerlerde gördüğüm düzgün kesimli taşları önce tapu işaretlemesi amacıyla koyduklarını sanmıştım. Meğerse bunlar antik kente ait taşlarmış. Daha doğrusu bir süredir antik kentin içinde ilerliyormuşuz da haberimiz yokmuş. Uzaktan gördüğümüz kayalık yükselti gideceğimiz Görece Kalesi’ymiş. Çantalarımızı kalenin yakınında bırakıyoruz. Daha önce kaleye çıkmış olan bir arkadaşımız başlarında kalıyor.                On-on iki dakika sonra kaledeyiz. Kale dedikse öyle bildiğimiz kalelerden değil. Bir kayalığın üzeri. Doğu ve güney yamaçlarında büyük taşlar var. Kuzey ve batı taraflar çam ormanlarla kaplı toprak yamaç. “Malaos’un arabasının mili burada mı kırıldı ki” diye düşünmeden edemiyorum. Büyük kayalık bloklarının aralarında sadece birkaç yerinde büyük kesme taşlardan yapılmış kuru örgü yapı var. Belki de kalenin çoğu kısmı Romalılar dönemindeki büyük depremde yıkılmış ya da talan edilmiş. Doğu-batı ve güney yanı açıklık. Batısı Menemen Ovası, denize kadar uzanıyor. Güneyimizdeki ovadan sonra İzmir’in kuzeyindeki Yamanlar Dağı ve dağın üzerindeki kulelerin direkleri göze çarpıyor. Batı taraftaki Menemen ilçesinden başka çevrede onun üzerinde yerleşim yeri var. Güneydoğu yönünde köylerin arasında havanın puslu olması nedeniyle yeterince seçilemeyen  kalıntının “ Kasandra Manastırı Yoğurtlu Kalesi”  olduğunu öğreniyorum. Kalenin kuzey yamacındaki ormanlık alandan iniyoruz.  Define arayıcılar kalenin yamacını kepçe ile kazmışlar. O kadar büyük olmasa da Antik kentin daha da birçok yerini kazmışlar . Hem de bazılarını yeni kazmışlar. İçtikleri suların bile şişeleri bile öylece duruyor.  Kale gezimizi bitirip iniyoruz. Yol kenarlarında şekilli büyük kesme taşlar görüyoruz. Yol yapılırken çıkmış olmalılar. Yol yapılırken define, ya da değerli eser bulmuşlar mıdır, bilemiyoruz. “Ama yol yapılırken, ama kaçak kazılarda bi şeyler bulmuşlar mıdır da buraya bu kadar definecilerin ilgisi fazladır”, diye düşünmeden edemiyoruz. Kaleden bir km ya gittik, ya gitmedik; yoldan ayrılınca yalakları (ahar) lahit taşı olan bir çeşmeye geliyoruz. Yemeğimizi burada yiyoruz. Yemekten sonra tekrar üst yanımızdaki yola çıktık. Yolun da yukarılarına. Onlarca kazılmış çukur var. Burası antik kentin mezar yeriymiş.  Kazdıkları çukurlarda mezar odaları görünüyor. Ama hiç insan kemiğine rastlayamadık. Bazı çukurları mağara gibi yanlara doğru oymuşlar. Çok çok acı, çok…Yoldan ilerliyoruz. Antik kentin kuzeyinden geldik, güneyinden dönüyoruz geldiğimiz yere. Yoldan ayrılıp güneydoğu yönde dereye doğru indik. Etrafında kısmen bahçelerin bulunduğu çınarlık dereden karşıya geçtik. Henüz toplanmamış olan sarı ayva ağaçlarıyla kaplı bahçenin altından tekrar başka bir dereyi geçtikten sonra traktör yoluna yeniden kavuştuk. Avcıların yanındaki kısa moladan sonra sabah arabalardan indiğimiz asfalt yola indik. Asfalt yolun üstünden üstünden sabah yanından geçtiğimiz çiftliğin yanından bu sefer yaya geçtik. Kısa süre sonra az ilerimizdeki yolun kenarındaki geniş alandan arabalarımıza bindik. Milattan önce 5. yüzyılda yaşamış olan hemşerimiz Halikarnaslı (Bodrum)  tarihçi Heredotus (Heredot) ve Antik çağ coğrafyacısı Strabon Yunanistan’dan gelerek Anadolu’da 12 tane kent kurmuş olan Aioller’den  söz ederler. Bu 12 Aiol kentinden biri de bugün ziyaret ettiğimiz Temnos antik kentiymiş. Heredot’un söylediğine göre İsa bile henüz doğmazdan bin yıl önce, belki de daha önceleri yaşayıp bu dünyadaki sırasını savmış olan Temmosluları  ” Şimdiki Aiolis kentlerine Aigai’yi ve keza Rhetorik Sanatı’nı yazmış olan Temnos’u da katmalıyız. Bu kentler Kyme, Phokaia ve Smyrma topraklarının üst kısmında bulunan dağlık arazide yer alırlar. Hermos Irmağı  (Gediz) bu topraklardan akar. Tekrar sabahki köy kahvesine geldik. Manisalı Anemon grubundaki dostların ısmarladığı çayları içtik. Çaylar aynen sabahki içtiklerimiz gibi yine çok güzeldi. Şamar’dan Görece’ye diye yola çıkmıştık. Görece Kalesi de denen Temnos Kalesi’ni gördük. Görece Göleti’ni gördük. Daha birçok küçük yapma gölet gördük; en az on tane.. Adı Görece olan köyün ne eskisini, ne de yenisini göremedik.” Dedi Turdak önümüzdeki Pazar: Selçuk Çamlık köyünde “Lokomatif Müzesi ziyareti ardından  Şirince köyüne yürüyüş gerçekleştirecek